1 Ekim 2013 Salı

TAMMUZ, DUMUZİ, DUM ANABRİTANNİCA

Tammuz -Dumuzi

Tammuz, Dumuzi, Dum'u


AnaBritannica,C.20,s.366


Tammuz, bir mermer kabartma*. Asur, iö y. 1500.
(Berlin Devlet Müzesinde)




Tammuz, Akad dilinde Dumuzi, Mezopo­tamya dininde ilkbaharda doğanın  yeniden yaşam bulmasına olanak veren bereket tanrısı.
Adının Sümer dilinde önceleri kullanılan Damu-zid (Kusursuz Genç)** sözcüğünün  Akad dilindeki karşılığı Tammuzi'den türediği sanılmaktadır.( ...)
Tammuz sözcüğünün geçtiği en eski kay­naklar III. Eski Sülaleler Dönemine (İÖ. y. 2600-2334) ait metinlerdir. Ama çok daha eski zamanlarda da bu tanrıya tapıldığı düsünülmektedir. Tammuz kültünün İÖ 3. ve 2. binyıllarda başlıca Sümer kentlerinin çoğunda var olduğu, merkezinin ise orta kesimdeki otlakları  çevreleyen kentlerde bulunduğu bilinmektedir.
Tammuz temelde hayvancılıkla uğrasan insanların tanrısıdır; en yaygın lakabı da Sipad'dir (Çoban). Babası Enki (Ea), annesi ise dişi koyunun kişileştirildiği Tanrıça Duttur'dur. Dumu-zid ismi gibi onu anmak için kullanılan Ama-ga (Ana Süt) ile U-lu-lu (Çayır ÇoğaItıcısı) sözcükleri de Tammuz'un bir çobanın arzulayabileceği her şeyin ardındaki güç olduğunu düşündürür. Yaygın olarak tapınılan bir Asur tanrısı olduğu  İÖ 2. ve 1. binyıllarda ise hayvancılıktan çok tarımla ilişkilendirildiği görülür. Asur'da  (ve daha sonraları Sabalılar arasında) öncelikle tahıl tanelerinde bulunan ve tahılın öğütülmesiyle ölen güçtür.***
Tammuz'a tapınmak için her yıl düzenle­nen iki şenlikten birinde onun Tanrıça İnanna'yla (Akad dilinde İştar) evliliği kutlanır, öbüründe ölüler dünyasından gelen kötü ruhların ellerinde ölüsüne yas tutulur­du.

Ur' un 3. sülalesi süresince (İÖ y. 2112-2004) Umma kentinde (bugün Tel Coha)  tanrının evliliği, Umma Tammuz Senliği Ayı’nda (Şubat-Mart) kutlanırdı. İsin-Larsa döneminde (İÖ y. 2004-1792) kral evlilik töreninde tanrıyla özdeşleşir ve tanrıçayı simgeleyen bir rahibeyle birleşerek o yıl için doğayı döller ve bereketli kılardı. Tanrının ölümünü anan mart-nisan törenlerinde yas gösterileri içinde çöle, öldürülmüş tanrının ağılına yürünürdü. İÖ 7. yüzyılda Asur'da bu tören haziran-tem­muz aylarında yapılırdı. Ülkenin başlıca kent­lerinde tanrının yatacağı bir sedir kurularak Temmuz’un bedeni sebzeler, bal ve çeşitli yiyeceklerden oluşan bir yığınla temsil edilirdi.
Tanrıyla ilgili metinlerden Dumuzi'nin Düşü, Tammuz'un öleceğini düşünde görmesini ve tüm kurtulma çabalarına karşın düşün gerçekleşmesini anlatan Akad efsa­nesidir. Sümer efsanesi İnanna'nın İnişi'nin ikinci bölümünde de İnanna'nın Tammuz'u kendi yerine ölüler dünyasına yolladığı anlatılır. Efsanede Tammuz'un kız kardeşi**** Gestinanna onu bulur ve sonunda İnanna yılın yarısını Tammuz'un, yarısını da kız kardeşinin ölüler dünyasında geçirmesine karar verir.
Tammuz'un kur yapması ve düğünü, eğlencelerde söylenen aşk şarkılarında ve öykülü kısa şiirlerde çok kullanılan bir temadır. Tapınmaya ilişkin birkaç metin­deyse törenlerin her aşaması ayrıntılı olarak anlatılır.

Farklı kökenli bir dizi bereket tanrısı sonradan Tammuz'la özdeşleştirilmiştir. Tanrıça Ninsun'un (Sümer dilinde "Vahşi İnek") oğlu ve sığırtmaçların tanrısı olarak görülen Tammuz buna örnektir. Tammuz' un tahılla özdeşleştirildiği kuzeydeki biçimi de, doğayı canlandırma rolünden kaynaklanmış olabilir. Uruk'ta Amausumgalana***** ile birleştirilmesiyse  çok erken tarihli, ama açık bir bütünleştirmeyi gösterir. Daha sonraki dö­nemlerde Tammuz ağaçların ve bitkilerin büyümesini sağlayan bitki özündeki gücü , imgeleyen Dumu ve Dumuzi-Abzu  gibi tanrısal güçlerle ilişkilendirilmiştir.

****

*  )  Okurun dikkatini  haç işaretinin önceki biçimine('uçlu birlik' ifadesi gibi  );bu haç’ın 4 adet olusuna; iki ikizin varlığına, bu ikizlerin birinin kuzu, ötekinin oğlak totem ile sembolize edilmiş olduğuna; ikizlerin her ikisinin iki elinde "su","sıvı" bulunduğuna vb. dikkat çekmekte yarar var...

Haç sembolünün İsa’dan 3 bin yıl kadar önce var oluşu, Hıristiyanlığın İsa (İsag), (Mesih)  olarak bilinen kişiyle fazla ilgisi olmadığını; şimdi İsa olarak bilinen kişinin, eski inançlar temelinde yapılanlandırıldığını gösteriyor.
Bu bakımdan, simdi bilinen İsa’ya ait anlatımlar bulunsa daki zaten bu Isa da, 'kitaba göre' hazırlanmış, yetiştirilmiş görünüyor; eski bir geleneğin  Musevi otoritesini, bir Musevi seçerek  kırma biçimine benzemektedir. Aleviliğin Muhammed'in damadı aracılığıyla kendini ifade etme tarzı gibi... Bu tür nedenlerle, 'kişilik' bilgisi veya 'tartışması'  beni fazla ilgilendirmiyor. Eğer o kişi 'böyledir' denilmiş ise,'hayır, anası şu, babası da bu.' türü bir tartışma yerine; şimdiki Hıristiyanlığın kaynaklarındaki bütün önceki  Mesih’lerin, Isagga’ların özelliklerinin  şimdiki 'İsa'  aracılığıyla ifade edilmiş anlatımını kabul etmek; dikkati içerik tartışmasına yöneltmek bakımından, bana daha uygun görünüyor.

Ekleyelim ki, haç sembolünün tarzı, örneğin Rus Ortodoksluğunda daha farklı olarak çizilir ve kullanılır. Katolik haçın altında, ek yan çizgiler bulunur...

**) Damu veya Dumu okunuşlu kavram "Genç" değil de, 'oğul'  anlamıyla  kullanım alanına girmiş görünüyor. Dumu, baştan itibaren 'Sümerce' denilen dilde 'oğul' anlamıyla vardı.

***) Eski tarihte, hiçbir zaman tek bir "dumu" olmamıştır.
Her toplumun  avcı, balıkçı, çiftçi, göçer, hayvancı  vb. oluşuna bağlı olarak bir 'dumu'ları vardı.
Dumuzi'nin bu özelliği  saptanmadığı zaman, ona ilişkin anlatımların farklı toplumlardan ortaya çıkarak,giderek kaynaştığı analitik yaklaşımla anlaşılmadığı zaman,tıpkı İnanna gibi,kılıktan kılığa giren bir Dummuzi elde edilmiş olur. Sayın M.İ. Çığ  da İnanna ve Dumuzi'leri böyle tanımlanmıştır.

Eski ilahilerde, ortak 'dumu' kavramıyla ifade edilen; sınıflayıcı/tanımlayıcı olarak  Baba’nın  ilk oğul’unu ifade eden bu kavram veya bu kavramın karşıt eşdeğerlerinin tercümelerde (o zamanki dönüştürmelerde) Dumu halinde genelleşmeye başladığını görüyoruz. Adem’in de asıl kaynağı olan bu kavramın bu geniş alanlardaki etkisi, Adam, Adem haliyle ve tek bir 'ilk insan' özelliğiyle, soyutlanma sürecine bağlı olarak, kabullenilmesinde önemli rol oynamış olmalı.

****) Eski ilahilerde  Dumuzi'nin tek bir kız kardeşi değil; hem karısı olamayacak kız kardeşi (Geştinanna gibi) ve hem de karisi olacak kız kardeşi (İnanna gibi) bulunur. Dikkatli bir araştırma, eski toplum  pro'berdel evlilik ilişkisinin böyle olmuş olduğunu saptamamızı sağlar. Orada iki, karşılıklı olarak iki farklı Dumuzi ve iki farklı 'kız kardeş' bulunuyordu.

Bunun daha önceki dönemlerinde, her toplum birim bakımından, Dumuzi ve  İnanna bir ve aynı olgunun, anlatıcı, ilgili topluma göre, bir yanı görünür. Bunu 'ama uşumgal anna' ifadesinde de tam olarak görürüz.


*****) Uşumgalanna, "göğün vahşi ejderha anası" gibi bir anlama sahipti ve İnanna'nın  ifade ediliş biçimlerinden birisi idi. Bazı tabletlerde bu kavram, aynı şekilde Dumuzi için de kullanılmıştır. Bu açıkça Dumuzi=İnanna eşitlemesine işaret etmektedir ve erken dönemler için, yanlış değildir. Bir yerleşimde kurulmuş tapınak, o yerleşimin kadınlarıyla yabancı erkeklerin cinsel bulumsa alanı olarak kullanıldığı sırada ('tapmak=buluşmak'), yabancı erkek için o tapınak kadın İnanna yönüyle öne çıkar. Buna karşılık, tapınak yönetimi, o yerleşim alanının erkekleri bakımından 'Dumuzi' yönüyle vurgulanabilir. Binlerce yıl sonraki tablet kopyalamasında, bu ayrımlar artık unutulmuş olarak, aslında aynı şeyi ifade etmek üzere, hem İnannaya, hem Dumuzi'ye Ama usumgal anna ifadesi, dışarıdaki topluluk bakımından kullanılabilir. Herhalde bu eşitleme böyle olmuştur. Fakat ne Bay Kramer’de, ne de onu çeviren sayın M.İ. Çığ’da, bu eşitlemeye dikkat çekilen, bunu açıklamaya çalışan bir ifadeye rastlarız...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder