1 Ekim 2013 Salı

NEVRUZ TEMMUZ DUMUZİ

Nevruz

BUNDAN binlerce sene önce varolan Sümer medeniyetinde çok sayıda ilâha inanılırdı ve bu ilâhların özellikle ikisi, diğerlerinin üzerinde kabul edilirdi: Bereket ve aşk tanrıçası İnanna ile enerji ve güç tanrısı Dumuzi...
Sümer inancına göre bu tanrıça ile tanrı her sene birleşirler, birleşmeden sonra tabiat tekrar dirilir, yani ilkbahar gelir, birleşmenin şerefine tapınaklarda büyük törenler yapılır; hayatın bu sayede devam edeceğine, refahın ve bolluğun artacağına inanılırdı.
İnanna ile birleşmesinden önce yerin altında bulunan tanrı Dumuzi bu ilişki için yeryüzüne çıkar, dirilen hayat ile beraber o da tekrar can bulur ama yaz sıcaklarının ardından tabiatla beraber o da ölür, İnanna kocasını yeraltına gönderir ve Dumuzi bir sonraki ilkbahara kadar karanlıklar ülkesinde kalırdı.
Sümerler'in tanrıça İnanna'sı sonraki asırların değişik medeniyetlerinde "Afrodit", "Astarte", "İştar" ve "Venüs" isimlerini alırken, "Dumuzi" de "Osiris", "Asur", "Marduk", "Adonis" ve "Attis" oldu...

'TEMMUZ'UN KÖKENİ
Dumuzi'nin adı bugün hâlâ yaşıyor ve binlerce sene öncesinin Sümer tanrısına biz "Temmuz" diyoruz...
İnanna ve Dumuzi kültü, Sümerler'in ardından diğer uygarlıklara da uzandı. Tanrıça ile tanrının birleşmelerini kutlamak için yapılan törenler eski çağların Suriye'sinde, Kıbrıs'ında, Lübnan'ında ve Filistin'inde değişik isimler altında ama aynı temele dayanarak devam etti ve daha sonra Roma İmparatorluğu vasıtası ile Hristiyanlığa geçti...

Sümer medeniyeti üzerinde çalışan âlimler, Hazreti İsa'nın çarmıha gerildikten sonra gökyüzüne yükselmesinin hatırasına yapılan âyinlerin ve özellikle de Paskalya kutlamalarının Dumuzi'nin ardından yapılan eski âyinlerin devamı olduğunu söylerler...

Romalılar, Milâttan Önce 204'ten itibaren eski bir Frigya inancını benimsediler ve Frigyalılar'ın bereket tanrıçası Kibele ile bitki ve ağaç tanrısı Attis için her sene âyinler yapmaya başladılar.
Kibele aslında İnanna, Attis de Dumuzi idi.
Kibele'nin önceleri bir öküz arabası ile taşınan heykeli daha sonra Roma'nın merkezindeki zafer tapınağına yerleştirildi ve Frigya üzerinden Roma'ya geçen Sümer tanrıçası tekrar kutsallık kazandı...

Hristiyanlığın doğuşundan sonra eski pagan inançlarından bazıları bu yeni dinde yer buldular.
Eski İran'ın güneş tanrısı Mitra'nın her sene 25 Aralık'ta karanlığa galip gelmesini temsil eden kutsal doğum inancı Milâttan Sonra 375'ten sonra "Noel" halini alırken, tanrı Dumuzi'nin her senenin Mart ayında yeniden dirilmesi de Hazreti İsa'nın göğe yükselmesi inancına dönüştü ve aynı gelenek, Musevîlik'te "Hamırsız Bayramı" oldu.


'ÇENGNÂME'Yİ OKUYUN!
Sümerler'den gelen bu inanç, Batı dünyasının yanısıra zamanla bir ihtimale göre Bizans üzerinden doğu dünyasını da etkiledi.
Katolikler'de "George", Ortodoks dünyasında da "Yorgo" ismini alan Hristiyan azizi ile Dumuzi arasında zaten bir benzerlik vardı ve eski kilise her Temmuz'da Aziz Yorgo adına âyinler yapardı.
Halk inancında, bu aziz ile Circis ve Hızır peygamberler arasında bir bağ kuruldu, azize ait efsanelerin bazıları da devralındı ve "Hıdrellez", yani "Hızır-İlyas" kültü ortaya bu şekilde çıktı.
İnanna ile Dumuzi'nin biraraya gelmesi, folklörde Hızır ve İlyas peygamberlerin buluşması şekline büründü. Aynı buluşma, önceki kültürlerde "Kibele-Attis" ile "Afrodit-Adonis" birlikteliği şeklinde zaten devam ediyordu...
Sümerler'den sonra gelen her uygarlık, ilkbahar ile beraber hayatın yeniden canlanmasını temsil eden İnanna ve Dumuzi buluşmasının gününü kendi takvimine göre belirlemiş,?????  18 Mart ile 25 Nisan arasında değişen günleri kabul etmiş ve ayrı ayrı isimler vermişlerdi...
Gelenek doğu dünyasında bugün Balkanlar'dan Hindistan'a kadar uzanan bir geniş bir alanda, özellikle de Aryen milletler arasında devam ediyor ve kutlanan ilkbahar bayramına "Nevruz" deniyor...
İnanna ile Dumuzi'nin Paskalya, Hıdrellez ve Nevruz hâlini almasının ayrıntılarını merak ediyorsanız Gönül Hoca'nın, yani Prof. Dr. Gönül Tekin'in 1992'de Harvard Üniversitesi'nden yayınlanan ama temini artık çok zor olan 502 sahifelik "Çengnâme" isimli kitabını okuyun; aklınıza gelebilecek her sorunun cevabını bulursunuz...


Nevruz bayramının Eskiçağ'a uzanan kökleri

Nevruz bayramının Eskiçağ'a uzanan kökleri
 
Geçim ekonomisi tarıma dayanan toplumlarda bereketlilik ve tarımsal verimlilik hayati bir öneme sahiptir. Antik çağ toplumları da ekonomileri büyük oranda tarımsal üretime bağlı olan toplumlardı. Bundan dolayı Eskiçağ toplumları, tarımsal verimliliği arttırmak için çeşitli dinsel ritüeller ve mitoslar geliştirmişlerdir. Günümüzde halen birçok kültürde önemli bir yere sahip olan Nevruz bayramının kökeni de verimlilik ve tarımsal üretimle ilgili antik çağ geleneklerine dayanmaktadır.
Sümerler, Assurlular, Babilliler, Hititler, Mısırlılar ve Eski Yunanlılar gibi bir çok Eskiçağ toplumunun tarımsal verimlilikten sorumlu olan çeşitli Tanrıları vardı. Onların mitolojilerinde kanıt bulmuş inanışlarına göre, bu Tanrıların bazı nedenlerden ötürü işlerini ihmal etmeleri, yeryüzünde büyük bir kargaşaya yol açar ve verimsizlik baş gösterirdi. Buna bağlı olarak bitkiler kurur, toprak verimsizleşir ve insanlar açlık çekmeye başlarlardı. Antik çağ insanı bu tür rahatsız edici durumlarla karşılaşmamak için Tanrılarına kurbanlar sunar ve Tanrılarının onuruna çeşitli şenlikler ve bayram törenleri düzenlerdi. Bu törenler tek Tanrılı dinlerin ortaya çıkmasından sonra da toplumların içinde yaşamaya ve bahar bayramı adı altında kutlanmaya devam edilmiştir.
Nevruz adı altında kutlanan bayramın kökeni, Sümerlilerin Tammuz ayinlerine kadar uzanmaktadır. Yazıyı bulan ve ilk kez kullanan Sümerlilerin mitolojik öyküleri de kültürlerinin daha bir çok unsuru gibi kendilerinden sonra gelen toplumları etkilemiş ve onlarda da benzer mitoslar yaratılmasına sebep olmuştur. Bu mitolojik öykülerden konumuzla ilgili olanının ismi, Dumuzi ve İnanna mitosudur. İlgili mitosun iki farklı versiyonu vardır ve bunlardan bir tanesi doğrudan doğruya tarımsal verimlilikle ilgilidir. Tammuz ayinlerinde canlandırılan mitosta budur. Bu mitosa göre, tarımsal verimlilik ve bitkilerin büyümesiyle ilgili bir Tanrı olan Dumuzi, bilinmeyen bir sebepten dolayı yer altındaki ölüler ülkesine gitmiş ve orada ölüler ülkesinin Tanrıçası Ereşkigal’in tutsağı olmuştur. Tanrı Dumuzi’nin eşi olan aşk Tanrıçası İnanna ise ülkenin içine düştüğü kötü duruma müdahale etmek ve eşini ölüler ülkesinden yeryüzüne çıkarabilmek için onun ardından ölüler ülkesine gidip uzun ve zorlu mücadelelerin ardından Dumuzi’yi yer altı ülkesinden kurtarmayı başarmıştır. Dumuzi’nin yeniden dünyaya dönüşü ve bunun ardından doğanın yeniden canlanışı, Mezopotamya halkları (Sümer, Assur, Babil) tarafından Tammuz ayinleri adı verilen törenlerle kutlanırdı.
Assur-Babil mitolojisinde de bereketlilikle ilgili bu öykü ufak bazı farklılıkların dışında aynı şekilde yer almaktadır. Yer altına inen Sümerli bereketlilik Tanrısı Dumuzi’nin adı Sami dillerinde Tammuz, aşk ve savaş Tanrıçası İnanna’nın ismi ise İştar olmuştur. Dolayısıyla söz konusu öykü, Assur-Babilonya mitolojisinde Tammuz ve İştar ya da İştar’ın yer altına inişi mitosu olarak geçmektedir.
Bereketlilikle ilgili Tanrı’nın ortadan kayboluşuyla baş gösteren karmaşaya ilişkin diğer öykümüz ise Hitit mitolojisinden: Hititlerin bereketlilikle ilgili Tanrısı Telipinu, mitosta belirtilmeyen bir sebepten ötürü çok kızar ve ülkeyi terk eder. Telipinu’nun babası olan Fırtına Tanrısı Teşup, Telipinu’yu bulup geri getirmesi için birçok Tanrıyı görevlendirir ancak bunların hiç biri onu saklandığı yerden çıkarıp, geri getirmeyi başaramaz. Bu arada Telipinu’nun ortadan kaybolması, ülkede kuraklık ve açlık baş göstermesine sebep olmuş ve kaybolan Tanrı’nın bir an evvel bulunarak geri getirilmesi hayati bir konu haline gelmiştir. Hitit Tanrıçalarından biri olan Hannahanna, Telipinu’yu bulup geri getirmesi için bir arıyı görevlendirir. Arı, Telipinu’yu bulur, onu sokarak yatmış olduğu derin uykudan uyandırır ve ülkeye geri dönmesini sağlar. Telipinu’nun geri dönüşü ve bitkilerin yeniden canlanması şenliklerle kutlanır.
Yunan mitolojisindede benzer bir öykü bulunmaktadır. Demeter ve Persephone ismindeki bu mitolojik anlatıya göre, Zeus ve bereketlilik Tanrıçası Demeter’in kızı olan Persephone, yeraltı ve ölüler ülkesinin Tanrısı Hades tarafından kaçırılarak ölüler ülkesine götürülür ve karanlık ölüler ülkesinin Tanrısı Hades tarafından eş olarak alınıp burada yaşamaya mecbur bırakılır. Kızını taparcasına seven Tanrıça Demeter, Persephone’nin kaçırılmasına duyduğu öfkeden dolayı toprağı bereketlemeyi reddeder. Bunun sonucunda açlıktan kırılan insanlar, Tanrıça Demeter’e yalvarmaya ve yardım istemeye başlarlar. Tanrıça Demeter, kızı kendisine geri verilmedikçe kesinlikle bereketliliğin geri gelmesi için kılını bile kımıldatmayacağını söyler. Sonunda araya giren Tanrılar Tanrısı Zeus, Hades ile konuşarak Persephone’nin yılın belli bir bölümünü annesinin yanında geçirmesi konusunda onu ikna eder. Persephone, yılın 3/2’sini yeryüzünde; 3/1’ini ise yeraltında, kocası Hades’in yanında geçirecektir. Ne zaman Persephone, annesi Demeter’in yanına dönse Demeter’in öfkesi geçer ve toprak canlanıp bitkiler yeniden boy vermeye başlar. Persephone yeraltına geri dönerken, kış gelir ve toprağın verimliliği ortadan kalkar.
Bereketlilik kültüyle ilgili bu mitosların ve baharın gelişiyle birlikte yapılan dinsel şenliklerin gösterdiği gibi, Nevruz bayramının kökleri Sümerlerin Tanrı Dumuzi ile ilgili ayinlerine kadar geriye gitmektedir. Birçok Eskiçağ toplumu tarafından yeni yılın başlangıcı olarakta kabul edilen bu şenlikler; Anadolu, Mezopotamya ve Kafkasya halklarının geleneklerinde Nevruz bayramı adıyla yaşamaya devam ediyor. Dilerim son yıllarda asıl amacından saparak bir çatışma ortamının adı haline gelen Nevruz, halkların birlikte ve barış içinde baharın gelişini kutladıkları bir bayram gününün adı olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder